“İğde
çiçeklerinin kokusu bir şehri sarmışsa, hüzün usulca kaybolmalı o şehrin
sokaklarından.” Baharın o ikindi
tatlılığını yaşamalı bütün insanlar. Mesela her bahar bütün insanlar bir gülün
dikenine takılıp ellerini kanatmalı ve küfretmeli. Ama yaşamalı insanlar. En
azından o baharı sağ salim atlatmalı. Ne yani ben Tanrı olsam bahar günü ölmeyi
yasaklarım insanlara. Canlarını almam. Ne zorum var ki bir bahar ikindisinde
sakalı yeni çıkan bir ergeni yetim bırakayım. Ne zorum var sobasını yakamayan
bir ninenin tek dayanağı olan kızını yanıma alayım? Ben Tanrı olsam doğayı
diriltirken bütün insanlığı şahit tutarım bu olaya.
İsyan
değil elbette. Anlayamamak benimkisi. Ölümü bir türlü anlayamamak... Doğum
günümde… Bana öğretilen baharda toprağa cemre düşer. Baba, anne, evlat yani
beden değil. Cemre düştüğünde ısınan toprak, bir bedenle beraber kararıyor.
Nefes alan cesetlerin hayatlarıyla beraber… Özür dilerim Koca Veysel benim
sadık yârim kaybolacağım toprak olamaz. Çünkü bugün oturdum ve ölümü düşündüm.
20 yaşına yeni girmişken ve hayat o kadar da güzel değilken. Yazmak ve yaşamak
kafa ruhlar.
Tanrım bahar günü ölmeyeyim, insanların kapı önü sohbeti
kesilmesin.
Ölümün
yeni bir başlangıç olabilmesi için geride kalanların da yeni bir hayata
başlamaları gerekiyor. Bir hafta sonra şiş gözlerle aynı okula gitmek değil. Ya
da herkesten ‘bak şimdi’yle başlayan cümleleri duymamak için bile ölünür. Bahar
diyordum. İlkbaharı yaşayan bir insanın son nefesini vermesi ne büyük ironi
Tanrım. Mezarların içinde iğde çiçeklerinin kokusunu duyabiliyor muyuz Tanrım?
Aslında işleyişi değiştirebilsek ölüm fena değil, bir gideri
var Tanrım.
Ben senin yerinde olsam Tanrım; sapık ruhluları bahar günü
öldürürdüm. Babaları değil.
Ben olsam Tanrım, cennetteki paralel yapıyı çökertirdim.
Mikail’de bir şeyler var. Kış günü güneşleniyoruz.
Ben Tanrı olsam Tanrım, babalara bazı günler izin verirdim
dünyaya gelsinler diye. Çocuklarının doğum günleri buruk geçmesin.
Sen yine de iyisini bilirsin.
-Rindmeşrep.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder