31 Aralık 2014 Çarşamba

Böyle Daha Mutluyuz

Karşında durmuş yüzüne bakarken geçmişi düşüşnüyorum
yaşadıklarımızı,
geç yaşadıklarımızı
ve yaşayamadıklarımızı
içimden neler geçiyor biliyorsun
hep sen ol istedim
tek sen ol

ama artık mutluyum
keyif alıyorum t
adını çıkıyorum artık hayatın
sen de öyle yapıyorsun biliyorum
ve görüyorsun ya

böyle daha mutluyuz

Bu Kış Pek Bi Müptezel

Yaz diyen arkadaşlarım var. Durmadan yaz, rahatlarsın diyorlar.Kolay geliyor onlara ama ben her yazışımda içimde bazı duvarlarımı yıkıyor, o taşların altında kalıyorum.Üzerime yıkılmış onca taşı atmaya çalışıyorum,yapamıyorum. Sivri uçları mide boşluğuma batıyor tıpkı gülüşün gib.Herkes sanıyor ben sadece gülüp eğleniyorum.Oysa ben yalnız seninle gülüyordum.Sen hariç başka biriyle konuşmak istemiyorum ama gariptir ki bir tek seninle konuşamıyorum.Ben artık dışarıya karşıda sessiz olmayı planlıyorum.Hayatımda değişikler yapıyorum.İnsanlar ben’i tanımıyor,onlar farklı bir maskeyle tanıştılar.Bilmiyorlar içimdeki fırtınayı, kopup, sökülüp daha da kanayan damarlarımı ,sızılarımı… Dışardan cosmopolitan hayatın içine doğmuş bir elitist gibi görünsem de sensiz içi tropikal bi adada hindistan cevizi sütünü pipetle içerken hamakta rüzgarın yüzüne değmesiyle sadece tebessüm edebilen ıssız bir adammışım ben.Kararlar alıyorum dedim ya, onlar sözde ünlemli cümleler mesela: "Sen, Benim Almanya’m değilsin. Sen kaybettin diye ben kaybetmem!" gibi ancak artık daha gücsüzüm,tabi ki sensiz ayağa kalkabilirim de sensiz nasıl ayakta kalırım onu bilemiyorum…Soğuk bir kış gibisin çatlamış dudaklarımda, ben sadece seninle ısınabiliyorum,O yüzden hep hasta oluyorum bu kış mevsimlerinde ama sen kendine dikkatli bak olur mu?Dışarı çok soğuk bitanem sıkı giyin tamam mı?Üşütme…

Hey bunu okuyan:

Güzel,duygusal,romantik metinler yazdığımı sanıyorsun değil mi?

Oysa ben mezar kazıyorum.

30 Aralık 2014 Salı

Dipnotlar!

     Kaybetmişliğin karanlığında boğuluyorum. Bir mısra daha söylesem her şey bozulacak mıydı, düzelecek miydi işte onun dilemmasındaydım. Oysa benim hayalim, ellerini şiirli mi şiirsiz mi tutmak üzere ikileme düşmekti. Hayali şiir olanın hayatı şairlikmiş.

     Uzun süre yağmurlardan sonra ilk defa kar yağdı buralara. Bilmem ne anlatır kar sana? Bir nine kar tanelerinin her birini bir meleğin indirdiğini söylemişti. İlk düşen kar tanesinden sonra safa -merve arasında koşar gibi kar tanelerine koştum ben. Dedim ki ‘o’nun arkadaşları düşerse yere onun da canı acır belki. Şimdi her yer arkadaşlarının getirdikleriyle bembeyaz olurken sen yoksun mavilik. Sen varken de yoktun zaten. Neredesin kimdesin bir bilemedim ben. Nerede olacaksın? Gül yurduna dönerken yoluna beyaz halı üzerine şiir döküyorum. Alışkınsın şiir ezmeye. O yoldan devam et.

Şimdi ben sana çay demlesem onu da soğutursun.

Yine silahımı kelimelerimle doldurdum. Nişan alırken kalbine gülüşün dikkat dağıtıyor. Senin gülüşün varken dünya ne kadar ciddi olabilir ki? Ama şunu unutma onun da zararı var. Tuza yara gibi, cana kanca gibi. Ey sen! Sen ki kana karışan alkol, bana yakışan iki yüreklik kol… Ey sen ki bir gamzesinde hayat barındırırken diğeriyle onlarca şairi öldüren… Nerden çıktın karşıma, neden çıktın karşıma? Ben sana sevgiye açlığımın karın gurultularıyla gelmişken, sen masaldaki ağustos böceği meşrebini bozmayıp sazende bir tavırla devam ettin hayatına. Ama yaz bitti. Şimdi kış…

Ben senin isminin cennetteki ağaca verilmesine bile kıskandım. Beni sınama.

Not1: Bizim fıtratımızda “Seni seviyorum” diyemediğine şiir kitabı verilir.

Not2: Özür dileme benden. Görüşemediğimiz ve bundan sonra uzun aylar boyunca görüşemeyeceğimiz her gün bir özür borcun olsun. Ama özür dileme. En güzel özür, gülerken ellerinle yüzünü kapatmandır.

Dipnot: Sen beni şair yapmadın ben seni şiirleştirdim.


-Rindmeşrep

26 Aralık 2014 Cuma

Bu Son

Adios dersem
Viva liberta de lütfen.
Bu son olsun
bu son.
Sevmeler,sevilmeler,
kitap üstü sevişmeler
ve mutluluktan olup
mutluluk dilenmeler
bitti.
Sessizce okundu hecelerinde son şiir
bir ayyaşın masasında kayboldu,
ayyaş uyandı
toprak ağardı
ağır ağır silkelenirken tüm şehir.
Bu son olsun,
tüm küfürlere sığınak öpüşmeler.
Bu son olsun
bu son.
Şehirler,şehir olup direnmeler
büyüklüğüne kalabalığın
dara düşmüşlüğüne yalnızlığın
bir garip...
artık şiirler kimseyi hatırlatmıyor
,ta ki bunu yazana kadar,
bu son olsun
bu sen.
Kapanıyordu bazı çiçekler
ve bahara dönmüyordu
hiçbir vakitsiz hoşçakal,
çünkü kalan hiçbir zaman diyemezdi
güle güle
az okunan şairler çıkardı geriye,
köşe başlarını dolduran gazete yaprakları
şişeye sarılmaktan harap
efkar taşımaktan bitap düştüm derdi,
en boktan haberlerin askısında
bir gazetenin üçüncü sayfası.
Bu son olsun
bu son.
Sebepsizce başlıyordu sevmeler
kayıp sularda kulaç atarken insan
iki dudak yaklaştırıyordu iki kalbi,
sonra her şeyi bitiriyordu bir şiir
iki şehir ve başka dudaklar.
Bak ne dicem
bugünü siktirip gitmene adıyorum içimden
ki ruhsuzsunuzdur siz kadınlar
ağlatmaz bu seni dışından
hatta belki üzmez
ama unutma
ne kadar askıda kalsa da zaman
asla beklemeye gelmez.
Beklerken biterdi tüm resimleri kurşun kalemle
kurşunlama çalışmaları
boş beklerken dolu bitti.
Bu son oldu bak o da bitmek üzere
bu son.
Bak hem ne çok yakıştın eski sevgiline?
Bu son oyun olsundu
bu son.
Alengirli bir tükenmişlik kalır
her aşktan geriye.


- Umutcan Savcı 

Tanrı Boşalırken Hayat Acımasızlaşıyor.


Çok sıkıcı aynı zaman da sikici bir iş akşamıydı istanbul'un resmi sömürge alanlarından birinde. artık bir iki sigara içip uyuma vaktiydi. 
evime yaklaşmıştım, bakkaldan sigara aldım. kapının önünde herzamanki ayakkabılar vardı. kimse yoktur evde dedim. kapıyı açana kadardı herşey. 

Ev de üç kişiydik. ben, arkadaşım ve sevgilisi. belki bir zamanlar bir sayılabilirlerdi ama artık değil. 

Olaylar başlamıştı. savaş soğuk ama yakan cinstendi. arkadaşım yeni flörtünü eve getirmiş ve eski sevgilisi de evdeydi.
ben ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. içeri girip bir küfrün ardından erkeklere selamın aleyküm; kadınlara, hepimizin kadınlarına, selam diyerek 
üzerimi değiştirmeye gittim. ve o an tanrıyla sevişsem bu kadar şaşırmazdım. 

bir sigara yakıp konuşmaya başladım. ortam gergindi ve bunu birinin ısıtması gerekiyordu. evet o bendim. denedim. bir süre iyi gitti ardından
gelen bakışlarla nat geo belgeseline dönmüştüm. arkadaşım tuvalete giderken yakaladım onu ve "sevişme?" dedim. "yok ama birlikte uyuyacağız" dedi. bu 
cümle iyi mi kötü mü kararsızdım. bir tarafta bir kadın, hala beraber yaşadığı eski sevgilisini kendi elleriyle başka bir kadına verecekti. diğer tarafta ise
bütün erkelerden daha fazla kadınlara düşkün bir adam vardı. sikeyim ki bilmiyorum.

sonra biraz adam olmaya karar verip viski içen var mı dedim. viski bal aromalıydı. isteyen olmadı. erkekliğim bu dönemde viskim gibiydi, biraz ballı.
tekrar bir sigara yakıp müzik dinledik. ortam hala gergindi.

ve olan oldu. arkadaşım uyumaya hazırlanıyordu. kız odama gitmişti bile. bir an ben bile düzüşmek istedim onunla ama uygunsuz kaçardı.
arkadaşım gittiği an sevgilisi muhteşem bir sinir ve ağlama duygusuna kapılmıştı ama elinden gelen bir şey yoktu. bu durumu kabullenmeye çalışıyordu, belki de 
istiyordu. acı çekmenin zorluğu karşısında ayakta kalırsa güçleneceğini düşünerek... hala viskimi içiyordum. dışarı çıkalım mı dedi sevgilisi eski olan. 
evet çıkmalıydım ki arkadaşım rahat sevişebilsin ve eski sevgilisini gece yarısı yalnız bırakmayayım sömürülen sokaklarda. 

yoğun bir sis ve tatlı bir soğuk vardı. neyse ki viski bizdeydi. savaşı kazanan tarafta mıydım ki ? ya da casus muydum bilemiyorum, henüz erken. 
eski sevgilisi çılgına dönmüş bir şekilde, acı veren olaydan arınmaya çalışıyordu. üşümemek için viskiden bir yudum aldım. artık dinlemeye hazırdım.
evet bir casustum sanırım. bir arkadaşımın, bir eski sevgilisinin yanında oluyordum. düzüşse iyi olur yoksa onu pataklarım. 

sinirden bir an "önüme çıkan ilk adamla sevişeceğim" diyince ürktüm, çünkü bunu istemezdim; uygunsuz kaçardı. dinlemekten başka elimden gelen bir
şey yoktu. bu acının nasıl olduğuna dair bir fikrim de yoktu. verebildiğim tek teselli "hayatlarımız ölümün elinde bağlı bir şekilde dururken, başkaları 
için üzülmeye gerek var mıdır? kendimiz için vakit bulamazken."

-furkan

Kelimelerin gücü adına!

yazman gerektiği için yazmazsın
yazarsın çünkü yaşarsın
hatta yazmak için yaşarsın
aramızda yazmak için yaşayan çok insan yok
ama yaşamak için yazanlar var

hislerini duygularını arzularını
insan daha güzel nasıl anlatabilir ki
nerden bilebilir ki insanlar sen söylemeden

bu şey öfke değil sevgilim
bakma o gözlerle bana
evet kıskanıyorum
ama o kızı değil
yapabilecek bir şey yok
bunlar kadınlığın doğasında var
terk edilemez şeyler

senin benim, bana ait olduğunu düşündüğüm zamanlar oldu
ama bunlar benim aptallıklarım
sen bana ait değilsin
kimseye de ait olamazsın
hayat bu kadar salak olamaz

sen hayatındaki boşluğu doldurdun
ben de bunu kıskanıyorum
sen benim ruhumdaki karanlık delikleri dolduruyordun
şimdi sen başkalarına ışık oluyorsun

ne değişir ki, ben ne yapabilirim
seviş, öpüş, dokun, kokla
ben ne yapabilirim

hayat benim
acı benim acım
gülmek de benim elimde
sen ona gül
ben de sana gülümsüyorum
çünkü bu acıyı özleyeceğim
eninde sonunda
sadece gözüme sokmasam daha iyi hissedebilirdim

ama değerini gör
bana bunları yazdıran
senin yüreğimdeki sevgindir


Şiir Et!

Ben konuşurken gözlerime bakmıyordun. 
Keşke yalnız bu yüzden nefret etseydim senden.

     Güneş yeni batmıştı ülkemizde. Sokak köpekleri yine korkutuyordu sokaktan geçen bir çifti. Erkek eline bir sopa almış köpeği uzaklaştırmaya çalışıyor kendisi de Allah’ı var korkuyordu köpekten. Ama koca bir yüreği vardı erkeğin koruyacaktı yanında titreyen sevdiğini. Sevdiği de sevildiğini bilmiyordu o vakit. Her şey masumcaydı. Ahh ahhh..! O sarılmalar olmasaydı. Titrerken ısınıyordu erkek, o kıza sarıldığında.

Şimdi içi üşüyor.

“Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağardı.” dediğim günden beri bu şehirde yağmur durmadı gamzesine demir attığım. Beni soran olursa yağmurda şapka/şemsiye kullanmazdı dersin. Hissetmem zaten ıslandığımı. Sen ilk güldüğünde zaten sırılsıklam olmuştum daha kurumadım. Zaten hasta olsam da sırf hapşırmak için olurum. Sen ‘çok yaşa’ de ben de ‘hep beraber’ diyebileyim diye. Yoksa salya sümük sana yakışır anca. Ceketime bulaştırdığın andan beri.

Şimdi kalemin mürekkebini senin gülüşünden doldurma zamanı. Bir de çay elbet. Çaya tutkum arttı şu günlerde. İki çay söylemiştik pidecide biri şekersiz. Keşke yalnız… Neyse siktir et. Bir insanın gözleri siyaha yakın kahverengiyken nasıl da mavi bakabilirdi? Konumuz mavilik… Senin ellerinden süzülüp nah benim şu kalbimi saran mavilik… Geçen de gözyaşların maviydi. Ama simsiyah düştü yarama.

Seni bir şiire konu ettim. Sonra onu da kıskandım yırttım.

Beddua ediyorum sana ya bir türküdeki gibi: Kimse almasın seni yine bana kalasın. Kırılma bu bedduama.

Kırılmak demişken… Bir meleğe kırılmak günahsa bir meleği kırmak şirktir.

Git bari yoluna şiir döşediğim yollardan gül yurduna.

Bir Nazım değilim ama ekliyorum mektubun sonuna. Herkese selam sana şiir.


-Rindmeşrep



22 Aralık 2014 Pazartesi

Uyutma

Bundan sonra beni uyut demeceğim sana
artık uyutmasan o olur
çünkü ben değilim o kadın

şimdi sabah kahvemi içerken düşünüyorum
ben nerede hata yaptım

sabah gözümü açıyorum
telefona bakıyorum
saat 6
duyduğum ilk kelimeler planlarla ilgili

sen, senin için önemli olmayan
benim için önemli olduğunu bildiğin o günü
başkası geçirme planları yaparken
benim seninle planlarım vardı

olmadı be tatlım
ben de zorluyorum
ben de yoruluyorum
ama daha nereye kadar dayanabilirim ki
nereye kadar sabret diyebilirim
işte onu bilmiyorum

diyosun ki daha az kırılsın
daha azı ne kadar bilmiyosun
bu gece rüyamda seni başka bi kadınla sevişirken gördüğümü bilmiyosun mesela

evet daha az acıtacak belki
ama bilmiyorum insan ne zaman neyden dolayı acı çeker
görüyorsun halimi
yani beni anla demiyorum
anlayamazsın
senin için basit ve önemsiz olan bu konu
bir şekilde duygular benim için
ne yapayım
kendimden mi vazgeçeyim

tamam sev o kadınları,
hepsini çok sev.
Ama keşke benden vazgeçmeseydin.


Öyle Şeyler

Öyle şeyler
öyle şeyler bıraktık ki geride,
ne dilimiz varır
ne gücümüz var söylemeye.
Öyle şeyler
öyle şeyler ki çocuk
duysalar
toplanır terk eder bizi karıncalar,
balıklar terk eder,
varsın duymasınlar,
gün olur
gece kalır
elbet hatıralar da çeker gider.
Öyle şeyler
öyle şeyler bıraktık ki geride,
sorgusuz sualsiz kaybedilmiş bir gençlik gibi,
umuda sarılmış bir insanı
ayazda bırakır gibi
ve ne zaman yaklaşsa yanımıza yeni bir rüya
parmak uçlarımıza kadar kararır dünya.
Öyle şeyler
öyle şeyler ki birader,
adı bulunmaz hiçbir kitapta
ben hüzün derim
sen keder
ve ne kadar söz söylersek söyleyelim
ancak yanında
hiçbir şey eder.
Öyle şeyler
öyle şeyler bıraktık ki geride
ismimiz kadar yakın hafızamıza
-ki duyduğumuzda hala irkiliriz-
ve ne zaman alkol es verdirse nabzımıza
hangi yanın diğerinden daha çok uyuştuğunu
bir tek biz biliriz,
uzanırız sol cebimizde yalnızlığımıza.
Öyle şeyler
öyle şeyler ki ana,
kapışılıyor parçalarımız
biz dağılırken dört bir yana
ve kırık dökük sokaklarımız
patlak ışıklar, çatlak aynalar
bencillik oynuyor artık çocuklar.
Öyle şeyler dokunmuş ki ağrıma ana,
kaç kitap yazsam
faydası yok yarına.


-Umutcan Savcı

21 Aralık 2014 Pazar

Emin miyiz ?

Sen orospu çocuğusun
şu an bunları dinliyorum
çünkü enerjimi boşaltmam lazım

o kadınları becermek neyi değiştirecek
bana vermediğin değeri
"atmadığın mesajları"
onlara atıyosun
çünkü çükün var

çok güzel
çünkü günün birinde sana onlar patates püresi yapacak
çünkü onlar senin kıyafetlerini yıkıcak

evet zamanı geldi
artık biriyle birlikte ol
hepsiyle hatta
o zaman ne değişiyo söyle bana
o zaman konuşalım
çünkü sen benim sana verdiğim değerin farkında değilsin
ya da sikine takmıyosun
hangisi olduğu fark etmez

olan benim hatam sonuçta
gidebilirim ama gitmiyorum
ve ilk defa gitmediğim için pişman değilim

yap artık

sen hayatında benim gibi kimseyi bulamıcaksın
kimse senin boklu donlarını umursamıcak
kimse sana benim kadar değer vermicek
ömrünün sonuna kadar beni arıcaksın

adım gibi eminim



Karaman Dahil

     “Böylece bizi bir kez daha tutup kurşuna diziyorlar.” Şiirden aklımda kalan tek şey buydu belki. Ben sana yağmurda yanarken, sen yaz günü bana gölge olamayışının ay dönümüydü. Belki ondan aklımda bu kaldı. Neyse şimdi yağmur var İstanbul’un mistik havasında. Sigarayı yeni bıraktım. Çay da gitmiyor sigarasız. Cemal ve Turgut kavgada şiir yarışında. Sesin geliyor yağmurla beraber. Aslında o gün yanımda otururken ezberlediğim ilk şiiri sana okudum. Bakamadım gözlerine utandım. Sahi utanmak bir sevgiye yakışan en güzel aksesuar değil miydi?

     Çay da demleme olmayınca güzel olmuyor. Konuşmanın en güzel yerinde gamzenin çıkması gibi işte. Bilirsin sen… Dediklerimden bazen bir şey anlamadığını belirtiyorsun ya ben de ona anlam veremiyorum. Gönlüm “sence” konuşuyor ancak sen anlayabilirsin o lisanı. Yüzüme öyle manasız bakma. Gül. Özür de dileme bundan sonraki hatalarında. En güzel özür, gülerken gözlerinin kaybolmasıdır. Hem ben bu yaşımda iki koca insanı sahiplenmiş insanım. Senin korkun neye? Kime? Şimdi çek yorgan düşüncelerini o masum yüzüne. Düşün omzumda boylu boyunca. Omzum demişken. Sensiz yetim.

     Ketılın nasıl yazıldığını öğrenemedim daha. İkinci kupaya geçmek gerek. İnce belliye de hasret kaldım buralarda. Şairler haklıymış çay en güzel İstanbul’da içiliyor. Çay en güzel İstanbul’da senin karşında içiliyor. Konu yeniden sana gelmişken belirtmek gerek. Sen nerede piştiysen orada yak beni. Kendime gelmemeliyim. Sende saklasana beni bişey deniycem.

Hayaller de var.

Sevmek üzere hayaller.

Bir mısra üzerine şiir yazılmış hayaller.

Yapboz demiştim ya benden bahsederken. Sen kayıp parçaydın.

Sevmek diyordum. Ben seni her yerde sevebilirim inan.

Bütün kara parçalarında 
Karaman dâhil.

-Rindmeşrep                          

18 Aralık 2014 Perşembe

Sen Anladın

Hayatın ne kadar boktan olduğunu tartışmaya gerek yok
sanmıyorum ki hiçbirinizin aklında gün içinde geçmesin
benim de geçiyor

nedensiz bir şekilde artık var olmamış olamayı istiyorum
ölmek değil bahsettiğim şey
hiç olmamış olmak
ne zaman düşünsem
hayatta hiç düşünmediğimi fark ediyorum

kim olduğumun ne yapmak istediğimin şu an ne yaptığımın farkında değilim
iyi hissetmiyorum
dahası ne olabilir ki

siktiğimin dünyası resmen
yağmur bile düzgün yağmıyor

hani süslü sözlere gerek yok
anlaşılması gereken zaten ortada
önemli olan mevzu

sadece ben değil
hepimiz aptalız

hepimiz bişeylere kanıp aslında hiç de istemediğimiz şeyler yapıyoruz
çünkü aptalız

herkesin hayatta yapmam deyip sonradan yaptığı tonlarca şey vardır hepimizin var
öyleyse ne anlamı kaldı kelimelerin

geçmişte yaşadığımız şeylerden "ders çıkarmak" bir yanda dursun
o kadar düşünmüyoruz ki ineklerden bir farkımız yok
aslında çok garip
düşünmek dünyanın en basit şeyiyken
götümüzü devirip
hayatında aslında o kadar da önemli olmayan şeylerine kafa yoruyoruz

ne demek lazım
kimseye güvenmiyorum
yani sevgi saygı başka şeyler ama güven zormuş yani

burayı açmanın sebebine gelelim
artık sıkıldım
içimde tutmaktan çok sıkıldım
bilen bilmez

ben çok patavatsız olsam da
bilen bilir konuşamam

sen anladın beni mesela