İnsan
suçlamak istedikten sonra her şeyi suçlayabilir. Şartları suçlar,
kaderi suçlar, yaptıkları için kendisini, yapamadıkları için karşıdakini
ve bu kompozisyonu dizayn ettiği için Tanrı’yı. Tatlı ama zararlı bir
alışkanlıktır suçlamak, bir kez başlandı mı önü alınamayan.
Bizim hikâyemizin ilk çeyreği, onu suçlayıp durmamla geçti. Durup durup
neden diye soruyordum kendime. Neden? Beni neden sevmiyor? Sevmiyor
madem, neden çekip gitmiyor? Bütün bu bir araya gelememeler yan yana
olamamalar neden? Kafamın içinde milyon tane nedenle, çok geceyi sabah
ettim gözümü bile yummadan…
Derken, onun bu halini kabullenip, zehirli “neden” sorularını kendime
yöneltmeye başladım. Sen neden bırakıp gitmiyorsun peki? Değer mi bütün
bunlara? Neydi ki onda olup da başka hiç kimsede bulamadığın, seni
görünmez zincirlerle kendine bağlayan şey? En az birinci çeyrektekiler
kadar yıpratıcı bir sürü “neden namlusu”nu dayayıp kafama, elimde şarap
şişesi, çok sabahladım kenar mahalle parklarında, hiçbirinizin haberi
olmadan…
Sonra ikimizle de uğraşmaktan yorulup, kadere yönelttim bütün öfkemi.
Cevapsız “neden”lerimi bira kutularına sokuşturup gökyüzüne fırlattım
aylar boyunca. Küstüm, sitem ettim, küfrettim gecelerce. Allah affetsin…
Ve en nihayetinde taşlar yerine oturdu. Nihilizmle peşimizden devşirme
bir kolaj yapıp kendime, suçlamayı da bıraktım, nedenler sıralamayı da.
Bütün çaresizliğimle tevekkülün şeffaf ve muğlak kollarına bıraktım
kendimi. Böyle olması gerekiyormuş demek ki dedim. İnsan, götünü de
yırtsa değiştiremeyeceği şeyleri değiştiremiyormuş dedim. Yine çok
ağladım. Yine çok içtim. Ama ara sıra dua da etmeye başladım. Hiç beddua
etmedim. Sabır dedim. Sabrettim…
Bir gün bütün bunlar bitecek elbet. Öyle veya böyle. Bitecek. Sözüm
olsun, o zaman radikal bir karar alıp içkiyi bırakacağım. Romantik bir
akşam yemeği hazırlayacaksın bana. Masada bir şişe şarap olacak.
Centilmen bir erkek olarak şişeyi benim açmamı bekleyeceksin. Ben de
şişeyi açıp sadece senin kadehini dolduracağım. “Ee sen içmiyor musun?”
diyeceksin. Gülümseyerek “Yok” diyeceğim “Ben çok içtim!”. Sen sessizce
kafanı sallayıp, şaraptan ciddi bir yudum alacaksın. Ben de gülümsememi
hiç bozmadan seni izleyeceğim…
Aliler Aliler