30 Ocak 2015 Cuma

Zaman Sonra

Saat 04:04
Konu sen.
Gözlerinle üzerimi ört
yanıyorum sensizlikten.
Kelimelere sığınıp sızıyorum
boğazımda bir anason dem vuruyor
ve yaz ortası
bildiğim bir sokakta kayboluyorum
gülüşün aklımla oyunlar oynuyor.
Korkuyorum
yemin ederim korkuyorum
güzelliğine gözyaşlarımla gölge düşürmekten,
gidersen kapanır cennet
Tanrı bile vazgeçer insanoğlunu sevmekten.
Seviyorum
ve gitgide ürkütüyor beni  bu sevgisizlikten,
gülüyorum
ve tüm şehir sen kokuyor hasretinden.
Şimdi avuçlarını açsan
rüyalarımı alıp ben uçacağım
ve korkuyorum
konduğumda kendi kanatlarımı kıracağım.
İşte o zaman
ellerinleyiz,
hadi gel sev beni.
İşte o zaman
senleyiz,
bir yudum ol sar beni.

-Umutcan Savcı

29 Ocak 2015 Perşembe

İstanbul



bugün İstanbul mağdur
tecavüz edilmiş 
yalnız kalmış 
sığınmış köşelerde ağlıyor

         kimseye açamaz derdini 
         anlarlar mi halinde İstanbul'un

                     adına yazılmış şiirler
                     adına söylenmiş şarkılar varken 


                             gerçekten anlarlar mi seni İstanbul ?





elveda Edith!!

gerçeklerle yaşayabilseydik keşke 
duygusal olmak 
hayal kurmak 
sonra o hayallere inanmak 

bütün yapageldiğimiz bu değil mi
her gün 
bu kadar sıradanız iste 
sefil kadınların dünyası 
yapış yapış duygusallık 
elveda Edith!!

Ben olsam Tanrım

           “İğde çiçeklerinin kokusu bir şehri sarmışsa, hüzün usulca kaybolmalı o şehrin sokaklarından.”  Baharın o ikindi tatlılığını yaşamalı bütün insanlar. Mesela her bahar bütün insanlar bir gülün dikenine takılıp ellerini kanatmalı ve küfretmeli. Ama yaşamalı insanlar. En azından o baharı sağ salim atlatmalı. Ne yani ben Tanrı olsam bahar günü ölmeyi yasaklarım insanlara. Canlarını almam. Ne zorum var ki bir bahar ikindisinde sakalı yeni çıkan bir ergeni yetim bırakayım. Ne zorum var sobasını yakamayan bir ninenin tek dayanağı olan kızını yanıma alayım? Ben Tanrı olsam doğayı diriltirken bütün insanlığı şahit tutarım bu olaya.

           İsyan değil elbette. Anlayamamak benimkisi. Ölümü bir türlü anlayamamak... Doğum günümde… Bana öğretilen baharda toprağa cemre düşer. Baba, anne, evlat yani beden değil. Cemre düştüğünde ısınan toprak, bir bedenle beraber kararıyor. Nefes alan cesetlerin hayatlarıyla beraber… Özür dilerim Koca Veysel benim sadık yârim kaybolacağım toprak olamaz. Çünkü bugün oturdum ve ölümü düşündüm. 20 yaşına yeni girmişken ve hayat o kadar da güzel değilken. Yazmak ve yaşamak kafa ruhlar.

Tanrım bahar günü ölmeyeyim, insanların kapı önü sohbeti kesilmesin.

         Ölümün yeni bir başlangıç olabilmesi için geride kalanların da yeni bir hayata başlamaları gerekiyor. Bir hafta sonra şiş gözlerle aynı okula gitmek değil. Ya da herkesten ‘bak şimdi’yle başlayan cümleleri duymamak için bile ölünür. Bahar diyordum. İlkbaharı yaşayan bir insanın son nefesini vermesi ne büyük ironi Tanrım. Mezarların içinde iğde çiçeklerinin kokusunu duyabiliyor muyuz Tanrım?

Aslında işleyişi değiştirebilsek ölüm fena değil, bir gideri var Tanrım.

Ben senin yerinde olsam Tanrım; sapık ruhluları bahar günü öldürürdüm. Babaları değil.

Ben olsam Tanrım, cennetteki paralel yapıyı çökertirdim. Mikail’de bir şeyler var. Kış günü güneşleniyoruz.

Ben Tanrı olsam Tanrım, babalara bazı günler izin verirdim dünyaya gelsinler diye. Çocuklarının doğum günleri buruk geçmesin.

Sen yine de iyisini bilirsin.


-Rindmeşrep.


18 Ocak 2015 Pazar

Ben bilirim!

Bakma sen benim bu kadar hüzünlü şeyler yazdığıma,
Ben çok gülerim...
Ve ben gülerken
Hiç kimse yalan olduğunu anlamaz
C.S

Yüreğimi ezip geçtiğin zaman bilemedin ayak izlerinin bende kalacağını. Yüreğimin, kalbimin üzerinde yürüyorsun ya merak ediyorum. Kırık parçalarının üstünde yürümek acıtmıyor mu canını? Senin canın benimdir. Cânanın canı acırsa, benim ruhum kanar.

Ey benim gönlüme düşen ilk cemre. Sen geldin, sen güldün benim buz gibi toprağım ısındı. İsmim cennette yetişir dedin, seni o toprağa fidan olarak diktim ben. Bir güldün… Can suyu gibi dirilttin gönlümü, 20 yıllık yaşamımın en bereketli yağmuru… Bir sustun, ya bir sustun… Bütün susuşlar hayret etti bu suskunluğa. Kitaplar şapka çıkardı. Sen bir sustun Nazım sustu, Cemal sustu, Turgut sustu, Tomris küstü…

“Allah bana bir kalem verdi mürekkebini ben buldum.” Kalem ne yazarsa senden izler taşıdı. Kimse bilmesin sana yazdığımı. Bir sen bil bir de Baharlar bilsin… Sonrası zaten ben seni bir mezar taşına, bir çiçeğe, bir çocuğa, bir anneye anlatırım. Onu da bilme sen. Sen anca benim olduğunu bil. Neden mi ben? Seni öyle sahiplendim ben. Sana benden başka bir mısra değse yabancı bildim. Senin gülüşünü sahiplendim. Ama özür dilerim susuşuna alışamadım.

Ben sana sırtımda kambur, omuzlarımda yük, gözlerimde yaş, ellerimde şiir yalın ayak geldim. Ne kamburumu ne yükümü ne yaşımı gösterdim sana. Yalnızca şiir olsun dedim. Nasıl ki yemeğe başlarken besmele çekeriz, senin gözlerin de şiirle başlar dedim. Onu da sen benimsemedin. Ama ben seni öyle “benim”sedim.

Sen bilmezdin arada 300 küsur mesafe varken elimden gelen bu. Yanımda olsan böyle olur muydu?

Sen bilmezdin seni şiirleştirdiğimi.

Sen bilmezdin beni sevip sevmediğini.

Ben biliyorum seni seviyorum


-Rindmeşrep



15 Ocak 2015 Perşembe

Kimsin ?

Kim olduğu umrumda değil 
Sevebilirsin
Öpebilirsin
Koklayabilirsin
Sevişebilirsin de
Sen ne halt istersen yiyebilirsin
Hayat böyle güzelim
Iğrenç
Boktan 
Manasız
Berbat bir halde
Oysa sen ne anlarsın yaşamaktan 
Keyif almaktan
Eğlenmekten
Ve havayı ciğerlerine çekmekten 
ve Denizi seyretmekten
Sen kaybedensin
Kaybetmişsin
Hep de kaybedeceksin

10 Ocak 2015 Cumartesi

Sevil!

bir delilik var üstümde 
sarhoş adımlarım takip ediyor içimdeki kadını
bir tokat umarak yaklaştırdım yanağımı
ve sarhoşluktan
ve soğuktan
bahsettim
kısa saçları kadardı yaşadığımız
güzel, keskin ve tatlı
ve dudakları
kıpkırmızı bir resim çiziyordu,
tuval olamadı dudaklarım.

meydanda çırıl çıplak bir derviş
  -sev,
  -ve sevil!
emrediyor.

viski emretti;
sevdim
fakat;
sevilmedim.

-furkan

6 Ocak 2015 Salı

Parmak Uçlarım


hayal kurmayı seviyorum
bir şeyi duyduğumda gözümün önünde canlanmasını seviyorum
eskiden gözlerimi kapatır
eşyalara dokunurdum
onları hissetmeye çalışırdım
sanki dokundukça görebileceğime inanırdım
hala da inanıyorum aslında
dokunmak, olmayan şeylere can vermek gibi
insanın özüne ulaşmak gibi
ufacık elektronların birinden diğerine akması gibi
tatlı, masum, içten bir davranış
senin alnının benim yanağına değmesi mesela sen uyurken
burunlarımızın birbirine değmesi, üşüdüğünü hissetmek
parmak uçlarımızın birbirine değmesi
sanki dünyanın en özel sırrını paylaşmak gibi
dudaklarımızın birleşmesi
sanki kocaman bir şelale gibi
bütün duyguların patlaması
kendini ifade edebilmenin en özel yolu olabilir
iki insanın öpüşmesi
öpmek de olur
öpüşmesek de olur nasılsa
annenin çocuğunu öptüğü gibi öperim seni
alnından 
kokunu içime çekerek

dünyanın özel sırrını paylaştım seninle
her gün ve her gece paylaşıyorum
aşkla
ruhumuz varsa eğer
parmak uçlarımızda olduğu kesin